20210410

Pasif Direniş ve ötekiler

 'yapmamayı tercih ederim'

katip bartleby'in hikayesini okuyan herkese tanıdık gelecek bir cümle ile başlamak istedim.Pasif direnişin belki de en hüzünlü hikayesini okuduktan sonra konu incelemesi yapmanın benim için keyifli olacağını düşünüyorum.

peki pasif direniş ne demektir?

hükmeden hükümete karşı gösterilen direnme yöntemidir. Henry David Thoreau sivil itaatsizlik adlı eserinde "en iyi hükümet en az hükmedendir" ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadelerden hareketle hükümetin bireyler üzerindeki etkisi arttıkça, özgürlük alanı daralmaya başlayan birey tepki vermeye başlamaktadır. Ancak ifade etmek gerekir ki direniş sadece bireyler tarafından gerçekleşmemektedir. Direniş gösteren taraf bazen birey bazen ise sivil tolum kuruluşları gibi topluluklar olmaktadır. Bireyler ve topluluklar tarafından tarafından gösterilen direnişler farklı yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Diğer bir ifadeyle direnişin birçok farklı yöntemi vardır. Örneğin direniş kimi zaman aktif bir biçimde kimi zaman ise pasif bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Pasif direniş olarak adlandırılan kavramın en bilinen örneği 1900'lü yıllarda Mahatma Gandhi tarafından baskıcı yönetime karşı uygulanan direniş biçimidir. Pasif direniş Thoreau'nun sivil itaatsizlik yöntemlerimden biridir.

Pasif direniş denildiğinde akıllara ilk gelen isim bittabi Gandhi.

Fakat bu incelemenin ana kahramanı Bartleby olacak. 

Pasif direniş kavramının özeti şu şekilde olabilir tepkisiz kalarak tepkisini dile getirmek.Tepkisiz tepki.

Şimdi hikayemizi hatırlayalım.

Bartleby kişisinin tek yapması gereken önüne konan belgeleri el yazısıyla kopyalamaktır. Başta her şey yolundadır. Gerçi Bartleby biraz tuhaf bir adamdır, pek konuşkan değildir, hatta biraz yabani gözükmektedir, ama en nihayetinde işini yapıyordur, hem de diğer mesai arkadaşlarının aksine hiç gıkını çıkarmadan. İdeal bir beyaz yakalı… Ne var ki birkaç gün sonra anlatıcı (patron) kopyalanan yazıları asıllarıyla karşılaştırmak için kendisinden yardım istediğinde hiç beklemediği bir yanıt alır. Modern edebiyatın en meşhur repliklerinden biri: “Yapmamayı tercih ederim.” Bartleby kendisinden istenen her şeye aynı cansız, soğuk sesle yanıt verir: “Yapmamayı tercih ederim.” Belgeleri asıllarıyla karşılaştırmayı, postaneye gitmeyi, hatta artık patronun sabrı taşınca kovulmayı, ofisten ayrılmayı bile reddetmektedir. Tek yaptığı bazen masasında oturarak bazen de pencerenin önünde dikilip karşı binanın duvarına bakarak “yapmamayı tercih etmek”tir. Bu yarı gerçek üstü hali, hüznü ve karamsarlığıyla Bartleby edebiyat tarihinin en sıra dışı karakterlerinden biri olmuş, birçok yazarla birlikte Kafka’yı da etkileyerek Gregor Samsa’ya örnek olmuştur.

Bartleby ilk bakışta her patronun isteyeceği azimle çalışan,az konuşan,düzenli bir kişiliktir.V e gün geçtikçe ilginçleşmeye başlar.Artık yapmamayı tercih eden birine bürünmüştür.1 sayfalık metni bile okumamayı tercih etmektedir.

Patronu olanlara anlam veremez bu değişime ilk başta tepki gösterir bu tepkisi sonra acımaya ve sonra da meraka dönüşür.İş arkadaşlarına kalsa Bartleby'i bir yumrukta yere indirmek bile olabilir.

İşte tepkisizlik bazen silahtır.Hiçbir şey yapmadan huzursuzluk yaratılabilir.

Sosyal hayatta doğru veya yanlış her şeyin düzenli bir işleyişi vardır.Çomak sokanlar dışarıda kalır.Karşı gelmeye kimsenin hakkı yoktur çark bir şekilde dönmelidir ve takılanlar da dışlanarak temizlenir.Bartleby’nin patronu da böyle düşünmektedir tabii. “Hareketli ve heyecanlı, hatta zaman zaman çalkantılı olduğu söylenen bir meslekten olsa da huzurunu bozacak türden şeyler başına hiç gelmemiş”, “kuytu ve sakin köşesine çekilip zenginlerin hisse senetleri, ipotekleri ve tapu senetlerinin arasında rahat rahat çalışıyordur.” Aşırı belirlenmiş bir düzen içinde yaşamaktadır.Oysa Bartleby onlar gibi değildir, öyle olmaya niyeti de yoktur. Belirsizdir, muğlaktır, kestirilemezdir. Düzen içinde yer almaması gerektiğini de patronuna, mesai arkadaşlarına düşündüren, onu korkulacak bir şeye dönüştüren de bu belirsizliğidir. 

Bu yüzden hikâyenin anahtar cümleleri belki de şunlardır: “Azimli bir insanı pasif direniş kadar çileden çıkaran bir şey yoktur. Direnilen kişi acımasız değilse, direnen kişinin pasifliğinin de bir zararı dokunmuyorsa, o zaman direnilen kişi, iyi günündeyse, sağduyusuyla çözemediği şeylerin üstesinden hayal gücünü şefkatle kullanarak gelmeye çalışacaktır. Ben de Bartleby’ye çoğunlukla bu gözle baktım işte. Zavallıcık! diye düşünüyordum…”

Bartleby artık sadece işiyle ilgili konuları yapmamayı tercih etmiyordur.Gazete okumuyordur,yemek yediği bile meçhuldur boş duvara saatlerce bakarak günü öldürüyordur.

Bir gün patronu tatil günü iş yerine gelir ve kapının arkadan kilitli olduğunu farkeder.Ve kapıyı açan Bartlebyden başkası değildir.Şuan sizi içeri almamayı tercih ederim der.Patronu artık bu tavır karşısında çaresiz olduğunun farkındadır ve içeri giremez.İş yerini Bartleby adeta yavaş yavaş ele geçirmiş ve bir yaşam alanı inşaa etmiştir.Kovulmamayı tercih ediyordur.Gitmemeyi tercih ediyordur!

Bartleby ve onun uyumsuzluğuyla baş edemeyeceğini anlayan anlatıcı-patron Bartleby’i olduğu yerde bırakır, şehrin başka bir yerinde başka bir ofise taşınır, burada yeni bir düzen kurmaya girişir: Ne de olsa düzen hep var olmalıdır

Oysa bizim düzenimizde yer değiştirenler hep uyumsuzların, düzensizlerin kendileri olur.Çoğunluk düzeni seçmiştir ve işleyişi bozanlar gerilere atılmış ya da göçe maruz bırakılmıştır.Fiziksel ve psikolojik şiddetler doğrultusunda ya bizim gibi olacaksın ya da olmayacaksın denilir.Bunu okul sıralarında da görebiliriz.Yaramaz,düzendışı öğrenciler en arka sıralarda kaderlerine bırakılmıştır.

ve sonunda Bartleby açlıktan, belki de mutsuzluktan yattığı betonun üzerinde ölüverir, öldüğünde dizlerini karnına çekmiş, anne karnında bir cenine benzemektedir; insanın bu düzenden ancak olmayarak, hep bebek ya da hep anne karnında kalarak kurtulabileceğini anlatmak ister gibidir.

'AH BARTLEBY,AH İNSANLIK! '

Bartleby ve ötekilik hali.

öteki hissetmek,dışarıda hissetmek.Yoksullar,evsizler.bağımlılar bu örnekler elbette çoğaltılabilir.Öteki olmak normal tanımının dışında kalma halidir.Dışarıdaki insan uyumsuz olduğu için tehdit olarak algılanabilir.Asosyal biri veya kibirli biri yani normal çizginin ya gerisinde ya da ilerisinde olan kişi olarak yaftalanabilir.Bireysel olarak dışarıda kalan kişi onun tercihi de olabilir.

öteki olmak çoğu zaman acı vericidir.Çünkü aidiyet duygusu insan için tamamlayıcılığı önemli bir başka konu.Öteki olmak dışarıda kalmak bazı insanlar için de dert edilecek bir konu değil hatta tercihtir.bireyi bozan,bükendir içeride olmak onlar için.

merkezde olan grupta olan içeride,öteki olmayandır.Farkındalığı yüksek bireyler çoğu zaman kendini içeride görmez yani biraz da ötekidir.

asıl olan izole olmak tercih midir  yoksa birileri tarafından dışlanmak mı?

dışarıda olmak insanı ancak şu şekilde onarabilir:birileriyle olalım ya da olmayalım ancak yalnız hissetmediğimizde  gerçekten kendi kendimize kalabiliriz.




20170811

Saathane

Dört yıl önce kaldığım pansiyonun önünden geçerken  o günkü gibi duran affet beni mika yazılı duvarı arkama alıp taze kahve çektirmeye gittim. Ne hissettim.çok şey.kalbim yerinden çıkardı.her seferinde bulamazdım o iki katlı villayı.arardım da bulamazdım affet beni mika yazılı duvarı.kaybolmaktan korktuğum ilk sene.kaybolmak türevi hisler işte.güneşlendiğimiz teras.film izlediğimiz oda.dans ettiğimiz çatıkatı.gülüşmeler.ağladığım bir gün o da şimdinin bugünle mükafatlandırılacağı bilmeden ağladığım bi gün.
Dibek sevmem. Ama hadi dibek de ver çünkü bu son gelişim çünkü dibek de son içişim belki.
Bi şeye emek verip de aldığım parayla geniş bi çay fincanı almıştım.her çay içişimde kendimle gurur duyuyordum. Dört senedir yanımda taşıdığım tek fincanım.
Şimdi verdiğim özel ders aynı heyecanın zerresini kendinde barındırmayan,rüzgar perdeyi kımıldattıkça benim saate bakmam...kendimden şüphelendiğim bi kaç zaman dilimi işte. Durağanlaş...yerinde say... kendime verdiğim sözlerin bi kaçı bari benimle gelse yarı yoldan dönmese bi kaçı bi kaç. 
Beni ve E yi saathane ye çağırdığında bi sandalye çekene kadar akademiye alındım sanmıştım.bilmem belki E'de öyle sanmıştır.çünkü gururlu çarpık gülüşüyle bi ahşap sandalye de o çekmişti.konu açılmadığı için henüz.A ağzını açmadan kendimi ödüllendirmek istemiştim ve Türk kahvesi söyledim.şekerli.bi keresinde bi Osman hoca demişti ki artık gittiğiniz yerde kimse sizin arkanızı sıvazlamayacak!söylediği tek doğru cümleydi.aldım cebime koydum.ama yanlış masada çıkarmışım.akademinin a sı geçmedi masada.ahşap sandalye kendini geri iterken olsun ortada alınteri olacak bi mevzu dönüyordu ama....
Ne kadar çok olsun.işte olmasın.bi kere de olmasın.
Kahveyi içmedim.
Kahveyi içmedim.
Kahveyi içmedim.
.
.

.

20120707

20120618

“Nüzhet Bana Yalan Söyledi

Dünyanın hiçbir Nüzhet’i yalan söylememelidir.

Öyle bir yaşta idim ve öyle bir mizaçta idim ve çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır…”