20170811

Saathane

Dört yıl önce kaldığım pansiyonun önünden geçerken  o günkü gibi duran affet beni mika yazılı duvarı arkama alıp taze kahve çektirmeye gittim. Ne hissettim.çok şey.kalbim yerinden çıkardı.her seferinde bulamazdım o iki katlı villayı.arardım da bulamazdım affet beni mika yazılı duvarı.kaybolmaktan korktuğum ilk sene.kaybolmak türevi hisler işte.güneşlendiğimiz teras.film izlediğimiz oda.dans ettiğimiz çatıkatı.gülüşmeler.ağladığım bir gün o da şimdinin bugünle mükafatlandırılacağı bilmeden ağladığım bi gün.
Dibek sevmem. Ama hadi dibek de ver çünkü bu son gelişim çünkü dibek de son içişim belki.
Bi şeye emek verip de aldığım parayla geniş bi çay fincanı almıştım.her çay içişimde kendimle gurur duyuyordum. Dört senedir yanımda taşıdığım tek fincanım.
Şimdi verdiğim özel ders aynı heyecanın zerresini kendinde barındırmayan,rüzgar perdeyi kımıldattıkça benim saate bakmam...kendimden şüphelendiğim bi kaç zaman dilimi işte. Durağanlaş...yerinde say... kendime verdiğim sözlerin bi kaçı bari benimle gelse yarı yoldan dönmese bi kaçı bi kaç. 
Beni ve E yi saathane ye çağırdığında bi sandalye çekene kadar akademiye alındım sanmıştım.bilmem belki E'de öyle sanmıştır.çünkü gururlu çarpık gülüşüyle bi ahşap sandalye de o çekmişti.konu açılmadığı için henüz.A ağzını açmadan kendimi ödüllendirmek istemiştim ve Türk kahvesi söyledim.şekerli.bi keresinde bi Osman hoca demişti ki artık gittiğiniz yerde kimse sizin arkanızı sıvazlamayacak!söylediği tek doğru cümleydi.aldım cebime koydum.ama yanlış masada çıkarmışım.akademinin a sı geçmedi masada.ahşap sandalye kendini geri iterken olsun ortada alınteri olacak bi mevzu dönüyordu ama....
Ne kadar çok olsun.işte olmasın.bi kere de olmasın.
Kahveyi içmedim.
Kahveyi içmedim.
Kahveyi içmedim.
.
.

.

Hiç yorum yok: